25 Aralık 2009 Cuma

bir uğursuzluk, bir terslik var üzerimde. ne istesem olmuyor, yapmaya çalıştığım herşey tersine etki yaratıyor sanki.
ben mi paranoyaklaştım yoksa!
yoksa insanlar mı başkalaştı??? !

18 Aralık 2009 Cuma

unutmak mı gerek utanmak mı
yoksa kuma gömmek mi başı
deve kuşu misali...

10 Aralık 2009 Perşembe

ona anlattım.
anlatmak istediklerimi anlattım.
hep sakladığım, içimi kemiren
beni yoran herşeyi anlattım.
ona anlattım.
dinledi.
bitmedi.

12 Kasım 2009 Perşembe

..kaderim mi garip ama gerçeğim mi
ya da öyle garip değil de garibim mi?
yok ama belli olmaz
kollarını sararsın sarılmaz
ona güven olmaz seversin
taparsın,oralı olmaz
o hali inanılmaz
eğersin bükersin kırılmaz
yok ona ulasılmaz
su alemde tek kalsam o benim olmaz...

21 Ekim 2009 Çarşamba

bazen herşey bitti denildiği anda başlarmış
işte o başlangıcı beklemekteyim..
bazen herşey bitti denildiği anda başlarmış
işte o başlangıcı beklemekteyim..

12 Ekim 2009 Pazartesi

günlerden sonra çocukluktan biraz sonra üç gün'lük günlük

günümüz çarşamba;
sırlar uzun zaman yokturlar sonra bi anda çıkar gelirler
aniden
bir çarşamba.
yalnızken.
sessizken
kalabalıkta bazen.
ele geçirirler aklı, akıl fikirle yürümez olur
mantık yarı yolda terk eder
yerini sadece tutkuya bırakır.
dört duvar sırdaş olur kalplere
dört mavi duvar
daracık bir kutuya hapsolmuş gibi
bunalsanızda
çığlık sessiz atılır.
yalan söylenir birden.
var denir
yoktur oysa
olması da istenmez
zaten minik beden ancak bir ten konaklatır.
oysa
o ise
inanmıştır yalana
kolayca.
o ise
çoktan yok olmuştur yalnızlıkta..
günlerden cuma;
bilmezken varlığını çıkar gelir bazen
aniden ve hiç beklemezken.
karşısında gördüğü kendisidir
kendisi kadar arzulu
tutkusu hatsafada
sevgisi onunkinden biraz altlarda.
yalan devam ediyor hiç istemezken
kolundan tutulsada
bir yalan uğruna
merdivenlerin en basında
onu bırakıveriyor..
ve günlerden pazar;
hadise bu ya
karsılaşıveriyorlar yokusun basında.
bakmaz suratlar görmezlermiş
görmediklerini sanıyorlar.
biri bir tarafa diğeri diğer tarafa...
sonra ha iki ha üç dakika
biri önden yürümüş
diğeri arkasında.
ilk kez acık konusuyorlar
ilk kez susmamayı tercih ediyorlar
susmak şehveti getirir
bugün istemiyorlar.
konusuyorlar.
usulca ayrılıyorlar.
onlarca hikaye birikiyor artlarında.
kimseye anlatılmayacak hikayeler.
ama o gün
son gün
sonu yaşamadan
biri bir tarafa
öteki
diğer yoldan
sola....

10 Eylül 2009 Perşembe

nasıl bi insan farklı karakterleri aynı bedende taşır?
farklı zamanlarda
farklı insan
olur??

7 Eylül 2009 Pazartesi

iki kadın bir arada. o da yanlarında.
kalbi hangisinde bilinmez. o da bilmez.
üç kadın olur kimi zaman. bazen dört.
isimleri rehberinde karışır.
bazen yalancıdır
çoğu zaman yalan söyler.
sevmez.
sevilir mi
kimse bilmez.
sevilmez
sevilmicektir.
oysa diller hep sevdiklerini söyler.
oysa diller onun kadar yalancı
aslında onun kadar dürüsttürler.

2 Eylül 2009 Çarşamba

avuçlarında yok olacağını bilsemde parmaklarım senin olsun.

her kuytuköşe yaşamı ayıp değildir.ayıp olması bazen engel bile olamaz ;yapacağın günahlar kararların arasındaysa.
bazen cok korktukların bile kaçırır seni ellerinden. korkmaz ve kaçarsın sende.
o anlık uzaklara
çok yakındaki o upuzun uzaklara.
geri döndüğünde yalanların diz boyunu aşar,
yalancısındır sende artık.
ama bu böyledir.
bilindik bir döngü.
yaşın kaç olursa olsun, hangi olgunlukta olursan ol içindeki bedbaht duygulara yenik düşersin.
eğer sevgi tenini yakmışsa bir kere.
inkar etmeye gerek yoktur aslında. doğruları büsbütün sende bilirsin ama yinede çocukluk oyunlarına benzemesede oynamaya devam edersin.
kumar gibi
az başlar
çok gidersin.
iflah olmazsın belki
belki bigün battığında pes edersin
ama yine bilirsin ki hiçlik içindeki tenine pes etmek fayda etmez.
kokunu geri istemeye yüzün olsun diye pişman olursun.
ama o çirkin kimlik yapıştı bi kez alnına
pişmanlık sadece dilinde
tuttuğun
ısırdığın
kanattığın
sözcükleri yalanlarla süsleyen
anbean tat almaktan yoksunlaşan dilinde.
artık pislenmişse kıyafetin
bedenine sinmiştir kötü kokusu
değiştiremezsin..

21 Ağustos 2009 Cuma


yaşlandığımı hissettim bugün. gözlerimin kenarları kırıştı önce, dudaklarımda son gülümsemelerimden izler kaldı. gözlerimin tuzlu damlaları yanaklarımda kurudu.

pencereden gördüm gökyüzünü; yağmur nazlı nazlı yağıyordu.

o yağarken usul usul, sessizce , yeryüzüne düşen her bir damlanın kendime ihanet olduğunu biliyordum.bulutlar bile karşıydı bana. bulutlar ağlıyordu halime.

ben anlatamadım, ama kimileri anladı yağmurla düşen kelimeleri.

kimileri bu zamansız yaşlanmamı kılıfına sığdırdı.

kimileri;

geldi

sarıldı sımsıkı.

omzunda ağlamama izin verdi.

ağladım.

gökyüzü ağladı.

yaşlandım

ve yeryüzü damla damla yaşlandı.

15 Temmuz 2009 Çarşamba


seyrettim
seyir ettim.
farketmedim
oysa
o ise
fark etti..

*harmonic

Mora boyanmış bir gökyüzü çizdim kağıtlara. Neden mor olduğunu bilmiyordum ama boyadım boşluk bırakmadan. Senin kokunu aradım bulutlarda, yoktu, ya da ben bir türlü bulamadım.
Eve dönmek istemedim hiç. Biraz daha kalsam sen gelecekmişsin gibiydi. Biran başka bir tarafa gözüm kaysa sen çıktın sanıyordum diğer taraftan, görememekten korkuyordum.
Bulutlardan inerken mor bir yel esti. Ayağım kaydı, düştüm. Islaktı yer. Birileri ağlamıştı yine.
Gözlerime dokundum, ıslaktı.
Evime gitmeliydim. Senden kalanı bulmalıydım, yanıma almalıydım mızıkamı.
Yerden kalktım. Dizlerim, ellerim yerdeki sudan sırılsıklam olmuştu. Çamurlu değildi su, aksine berrak ve tuzlu.
Mızıkayı aldığımda elime,bir şeyler dokundu sanki yüreğime. Buram buram sen koktu her yer. Saçlarım ellerini hissetti yokluğunda. Duvarlar resmine büründü. Etrafımda renkli köpüklü balonlar uçuşuyordu, çocukluğumdan kalma her biri. Annemin çarşıdan getirdikleri sandım ama bunları sen üflüyordun.
Mızıka 24 delikli demiştin. Saymadığımdan bilemezdim. Yanımdaydın ya önemsemedim.
Şimdi yoksun diye mızıkanın küçük karelerinde aradım seni, saydım her bir kare deliği. Yan yana ikili sıralanmışlar, evet, 24 çiftleri ama onlarda yalnızlarsa bizim gibi 48 kare delik ses üflerlerdi demek ki.
Metalindeki parmak izlerini seyrettim. İkimizinki birbirine karışmış. Hangisi senin ayırt edemedim.
Soluğun içindedir hala diye bir kez bile üflemedim ....

7 Temmuz 2009 Salı

hokus pokus

salagadula menciga bula
bibidibabidi bum!

17 Haziran 2009 Çarşamba


yumurtalarımı sepete koydum.
sıcacıklar.
gizlice yatağımın altına sakladım
baska cocuklar görmesin diye.
sonra beğenip çalıyolar oyuncaklarımı.

*

önce bir rüzgar esti
aniden.
sonra kavurdu çoktan küllenmiş bedenimi.
ağlamak istedim,boğazım düğümlendi
ama olmadı.
dilimde bir damla tuz hissetmedim.
yalnız kaldığımı anladım o anda.
benden baskası yoktu .
içimde konuştum kendimle
konuştum
konuştum.sessizce.
dilimi ısırdım bağırmamak için.
metal tadını hissettim kanın.
midem bulandı.
sonra vakit geçmiyo derken
zaman ayaklarımın altından hızla uzaklaştı.
son anda tutunmaya çalıştım sarkan saçağından.
ama ben o treni çoktan kaçırdım.
elim kaydı,
tutunamadım.

mum ışığı sönmese.

içimde bir an herşeyin yeni başladığını hissettiren kıpırtı oldu.
bütün bir akşamüstü yanımda kaldı.gitmek istemedim. hiç sevmediğim o yerden
o var diye ayrılmak istemedim. hatta gece bile orada kalabilirdim.
ruhuma aykırı kişiliğine rağmen hiç ters gitmeyen dakikalarda hep mutlu kaldım.eğlendim.güldüm.
nasıl anlatmak gerek bilmiyorum ama mükemmeldi.
daha etkisini atlatamadığım büyük hatamdan sonra bu o kadar masum geldi ki.
kişisine göre değişiyormuş bunlar, hepsi aynı değil sanırım.
hayatı sevmeye başlıyorum*

15 Haziran 2009 Pazartesi

hava nasılda sıcak.
dondurmam yine elimde eriyip dirseğime kadar akıyor..

3 Haziran 2009 Çarşamba

erge'nin en renkleri

bi matematik sınavı öncesi herkes dısardayken kendimi blogumda buldum yine.
aklıma geldi: moti kris
tıkladım.
eski sayfalara döndüm yenilere bakmadan.
merak ettim.
özledim o yazıları.
duygulandım okuyunca.hepsini teker teker okudum.her harfine özlemle bakarak
bütünlemeye kaldığımda uzaktan uzağa nasıl destek olmuş moti bana.tek varlığı benmişçesine sevmiş beni.
bir kötü 6 temmuz sonrası benimle mutlu olmuş.
ebemkusağı dondurmaları yerken nasıl iğrençsem ben kendimce
o da beni o kadar sevmiş.ne iğrenmiş ne sakınmış bakmaktan.
gerçekten sevmiş.
bunu göstermiş.
mutluymuş.
mutlu olmuşum.

moti kris neler yazmış aylar evvel.
retrosunu severmiş,hissettim o seneler.

19 Mayıs 2009 Salı

kibaranlamıyla başkasına öykünen
asla özgün olmayı beceremiyen
taklitçi
gördüğü şeyin aynısını mutlaka alıp
takıp takıştıran
insanlardan
gitgide soğuyorum.
özgün olun azıcık

13 Mayıs 2009 Çarşamba

Zaman kısa, gecelerimiz daha da fazla.
“dörtnala sevişmek lazım.”
‘ Yoksuluz ’ demiş ya Cemal Süreya, evet, fazlasıyla. Anı yaşamak gerek, her istenileni istenildiği anda yapmak gerek, dakikaları geçmiş zamana bırakmadan.
İki beden gerek, iki yürek gerek. Aşkı ve tutkuyu üzerindeki soyut kıyafetten arındırıp, çırılçıplak bırakmak, dörtnala sevişmek gerek. Nasıl güzel betimlenir ki sevişmelerin nemli soluğu.
Nasıl bir kuş yaratmak lazım ki saçlarına karışabilsin.
“ Kırmızı bir kuştur soluğum
Kumral göklerinde saçlarının
Seni kucağıma alıyorum
Tarifsiz uzuyor bacakların.”
Tenimde senden kalan başka bir yaşam.
Kokuma karışmış yepyeni, kimsenin duyumsayamayacağı sana ait aşk kokusu.
Sonbahar kokuyorsun.
Senin teninin kokusu.
Omzunda ağlarken bir “an”ın ertesi
Anlıyorum, daha sıkı sarılmalıyım.
Sarılıyorum.
Kollarım dolanıyor beline, ellerimi kenetliyorum
Dilimde susma arzusu,
Sarılıyor ellerim.
“Kırmızı bir at oluyor soluğum
Yüzümün yanmasından anlıyorum
Yoksuluz gecelerimiz çok kısa
Dörtnala sevişmek lazım.”

san



Kırmızı bir kuştur soluğum
Kumral göklerinde saçlarının
Seni kucağıma alıyorum
Tarifsiz uzuyor bacakların

Kırmızı bir at oluyor soluğum
Yüzümün yanmasından anlıyorum
Yoksuluz gecelerimiz çok kısa
Dörtnala sevişmek lazım

13 Nisan 2009 Pazartesi

mükemmel cuma.
gülçiiiiiiinnnnn.
lüküs hayat ve gece 1 de eve gelmek.
arda aydın'ı görmek, şarkı söylemek.
zihni abi hakikaten sen cok yaşa!

garson biçay getir
garson bi çay getir!!!

kim ne derse desin desin sen benimsin bende senin...

ve gülçin:
bana ne gerek sütlü börek*

ben onu seviyordum
o beni seviyordu
birbirimizi seviyorduk
şimdi
ben onu seviyorum
o beni sevmiyoor.
ve dahası...............

bir de alkış abartısı olmasa
ve duyabilseydik..

one minute one minute.
bi süre yalnızca oraya gitmenin
orada olmanın hayalini kurmuştum.
ve tabi ki onu izlemenin.
persembe günü sırf o nedenle annemle tartışıp hatta
o konuyla başlayan tartışmayı büyükkavgaya dönüştürüp saatlerce ağlamıştım.
gittim
gittik.
ama geç kaldık.
benim yüzümden değil.
başka birinin aptallığı.
günüm berbattı.
o mutsuzdu.
ben mutsuzdum.
yine saatlerce ağladım.
heidegger yüzünden başım zonkluyo.
onun yüzünden duyduklarımı algılayamıyorum :/
felsefeden soğudum.

31 Mart 2009 Salı

her defasında
evet bu kez tamam,
bu kez gerçekten seviyorum
diyorum.
her biri
birer birer
sönüp yokoluyor.
yine aynı şekilde söylüyorum:
evet ben asık oldum.
bu baska diyorum
ama günler gecince
kaybolmasından korkuyorum.
hersey heycanlı.
canlı.
herşey anormal ve güçlü
suanda.
fakat
yarın
diğer gün
ve
diğer gün de böyle olcak mı?
keske olsa.
hatta
dokunabileceğim kadar somut olsa.
olsa.
bahar sebep oldu
galiba ki
ben aşık oldum.

25 Mart 2009 Çarşamba

ağlayamıyordum uzun zamandır.bugünse durmadı gözlerim.yorulmadı bir türlü.
kıskançlık.
bugün her bir yanımı kemirdi.
yalnızdım.
izledim.hayranlığım tenimde saklanmadı.bakışlarımı kaçırmadım,korkmadım.
sanırım seviyorum.
sanırım imkansız.
sanırım imkansız olması umrumda değil.
aya çıkmam bile daha kolay oysa ki....

20 Mart 2009 Cuma

doyamadım ki bu defa.
sarılmaya,dokunmaya,sesindeki huzura..
kaçarcasına bırakırken deneğini
çamurlu yolda
sen düşünmemiştin ama ben
anladım senin aklın hep matruşkada.
sen gittin.ya ben sonra?
titreyen bacaklarımdaki dermansızlıkla oturdum
sadece ağlamak istedim
sırf düşünemiyorum diye.
o da olsa şaşırırdım
asıl şaşırtmadığına şaşırdım.
boşluk dokundu yüreğime,bedenime ağırlık çöktü.
hiçlik dizlerimin üzerine oturmuş karşımda bağırıyordu 'sessizce'.
yüzükten bir damla yaş düştü kucağıma.dudaklarına dokundum
ıslaktı.ağlamış mıydı?
yalnızca 'konuşmak'
fakat
bir de hırçınlığı ağlamıştı
rüzgarı sert soğuk
havada.

12 Mart 2009 Perşembe

iyimserlik falan diyince pollyanna geldi gözümün önüne.herbiseye olumlu bi fikri olan pollyanna asla öykündüğüm bi karakter olmadı.olamadı.kötü şeylerde şart ki iyilerin iyi oldukları anlaşılsın.

optimistic..no pesimistic

saat 13.57
ikiye sadece 3 dakika kalmış.
hüznün arkadaşı yağmur asla vazgeçmiyor dostluğundan.
hüzün koktuğu an etrafımda, damlatıyor bulutlar gözyaşlarını birer birer.dısarıda ne oluyor acaba?
insanlar hissediyor mu bu meçhul hayaletin tehtitkar soluğunu.yoksa futursuzca sokakların selamını mı alıyorlar ?
aslında ben düşünmüyorum bunları,bu kadar karamsar değilim.yalnızca bu günlerimin renksizliği söyletiyor saçmalıkları.
bugünler siyah,kapkara...
yoğun.
bugün sıkıcı.
bugünler solgun.dakikalar sürekli yorgun.koşmuyorlar. --şamıyorlar
saat 14.on dört
ama aklımda kimse
bense kimsenin aklında...

mabel


nasıl güzel betimlemiş değil mi erge?
aynısı,
bak korsanbaşı kırmızı fuları bile mükemmel anlatmış.
matbaa hatası incileride öyle.
değil mi erge?
dimi mabel?

9 Şubat 2009 Pazartesi

mutfaktan gelen ağır kokunun aksine salonu dolduran ağırlıklı şeftali olmak
üzere, meyve kokusu anılarını tazeliyordu sanki.
salonun kapısını çarparcasına kapattı
o kötü kokuyu kabul etmedi içeriye.
meyve aromasını içine çekti.
burun deliklerinin fazlaca açıldığını hissedecek kadar içinde hissetti kokuyu.
balkon demek için şahit gereken minicik dikdörtgen parçaya çıktı tekrardan.
sıkılıyordu.
sebebini bilmesede içinde kötü bir şeyler vardı.
şu şeftali kokusu;
nerden tanıyordu onu?
hangi anıdan çıkagelmişti bu koku?
çocukluk hatıralarından mı, yoksa onyedinin mis kokulu aşklarından mı?
tanıyamadı.
biraz önce ağır salça kokan mutfaktan çağrıldığını duyumsadı.
önündeki tabakta salçadan şeftali kokusu ayıklamaya çalışarak şimdi ye baktı.
-şimdi ye!

8 Şubat 2009 Pazar

renkli ayak.


tuhaf tuhaf çorapları var onun
renk renk
desen desen
bilek üstü daha uzun
kirpi,noel baba,fil,baston...


çerçevem olmuş kirpileri
neşe katmış ayakları
farklı olmuş bu resimde
şu mervemin ayakları :D:D




güzel günün şerefine !







artıııık...

BLOG = GÜNLÜK

ouf.

neden artık çabuk sinirleniyorum
bide
herseyi stres yapıp çok düşünüyorum.
mutlu olcam,
yeni şarkılar ve renkli kıyafetler:
mutlulukkk
böyle şeylere katlanamıyorum !
benim olan hep bende kalmalı,
değil mi?

21 Ocak 2009 Çarşamba

küçük şeyler

yürürken ayağım birden yoldaki ufacık taşa takıldı.
ufacık şey canımı acıttı.
ufacık şey kafama takıldı.
ufacık şey beni çok ağlattı.
küçük şeyler her zaman daha büyük sonuç yaratır.
küçük armağan daha mühim,
küçük yara daha çok sızlayandır.

bir koku:
yok olmuyor etrafımdan.
onun kokusu bu.
bebek kokusu.
özlüyorum galiba.
seviyorum galiba.

18 Ocak 2009 Pazar

buz dolabının üzerine özenle tutturulmuş bebeklik fotoğrafını izlerken ağlıyordu. O yalansız, beyaz kalpli, kırmızı hırkalı kız şimdi kendisi mi olmuştu? Şimdi aşkın, hüznün, vaktin içinden kendini atamayan bu simsiyah saçlı, beyaz tenli kız mıydı?
Geri dönmek istiyordu masumiyetin esiri 92’ye. . Hiç doğmamak istiyordu çünkü. Çok zayıf doğduğu için korkan doktorlara “bırakın, müdahale etmeyin yaşamıma!” demek istiyordu.
Ağlıyordu,
buz dolabının beyaz kapağında bir kediyi seven küçük kıza ağlıyordu. ...

Bedenimin her köşesinde mola vakti gibiydi. Dilim konuşmaktan aciz, gözlerim bakmaktan yorulmuştu. Tenim artık hissedemiyordu. Bedenimin her kıvrımı yoksul, biçimsiz bir düzlüktü sanki. İşlevsizdim, yapabileceklerimden çok yapamayacaklarım çıkıyorlardı sahneye. Rüzgar fısıldıyordu bir şeyleri kapalı pencerenin ardında. Duyamıyordum. Sözcükler kıpırdanıyorlardı fakat erişemiyordum.
Yavaş yavaş eriyordum.
Sessizce yok oluyordum.
Kimse göremiyordu beni, kimse anlayamıyordu tükenişimi.
Çığlığım duyulduğu gün keman son bir kez çaldı;
İnceden.
Ve son bir kez ağladı gözlerim;
Sönmeden…
Bu gece uyumayacağını söylemişti oysa, nasıl yumdu gözlerini sıkı sıkı. beni izleyeceğini söylemişti gece boyunca. Uyuya kaldı.
Uykuya daldı.
bebek suratı asla ona kıyamayacağımı bilir gibi önümde kanıttı.
Nasıl da gülümsüyor kıvrımlı dudakları. pembe ve her kıpırtısı masum, yalansız. dokunacağım ama korkuyorum. o kadar küçük ki karşımdaki sureti. Daha minicik bir oğlan çocuğu sanki. Bir sevgili değil de saf, minik aynı zamanda bir o kadar yaramaz olanlardan gibi.
Bu bana birden acı veriyor, ürkütüyor. Zarar verecekmişim gibi geliyor her saniye ürkek ellerime, dokunamıyorum bir türlü. Korkum engel oluyor artık hislerime.
Üşüyorum sanki, sarılsam geçecek, ama yapamayacağımı biliyorum.
Saat 06.47
Usulca açıyor gözlerini, hala kapanmamış gözlerimdeki korkak bakışlarımı yakalıyor ilk anda. Ben sarılmayı düşlerken, teninin sıcağı kavrayıveriyor bedenimi.
Ve, o izlemeyi düşünürken ben seyirde buluyorum bütün gece kendimi…

.retrotica.

15 Ocak 2009 Perşembe

...-yorum

sonbahar uçsuz bucaksız yerlerden üflüyor rüzgarını.üşüyorum.ellerimle sarmalasamda bedenimi soğuğa engel olamıyorum.
yalnızım.aklımda düşünceler uçuşuyor ama ne düşündüğümü anlamıyorum.kalbim sıkışıyor ve korkuyorum.
aynaya bakıyorumda değişiyorum,dünle aynı değil bugünkü ben.olgunlaşıyorum.
suretim başka biri gibi.ben,ben değilim sanki.hüzün kokuyor tenim.bu kokudan kaçamıyorum.
birden karar veriyorum.gideceğim.çölün sıcak kumuna tepeleme bıraktığım uzun siyah kaderimi alıp hızla cıkıyorum.
ve asla geriye bakmadan gitmem gereken yere gidiyorum:
bugüne...

14 Ocak 2009 Çarşamba

13 Ocak 2009 Salı

ne demek istediğimi anlatabildiğim zaman konusacağım tekrardan.
ve insanları sevmeye baslasığım zaman anlatabileceğim hislerimi.
insanları aptal buluyorum.coğu zaman kendiminde karıştığını biliyorum onlara.
sacmasalak diye nitelendirdiğim hareketlerim,anın zevki bitince gözüme batıyor.
yeniliklere acık olmak!
gercekten harika:
yeni insanlar,yeni sarkılar,yeni mekanlar,yeni sözler,yeni kıyafet,
hatta yeni bir yöntemle işlenen ingilizce dersleri bile...yani
yenilik yenilik!
bundan sonra kendi sınırlarımı bilip,şımarmamak istiyorum.
tek çocuk olmak şımarıklık sebebi olmamalı değil mi?

bunu biliyor muydunuz?

küçükken chucky'nin ayaklarına asıktım.
kırmızı küçük ayakkabılarından gözlerimi alamaz,içindeki ayaklarını görebilmek için meraktan delirirdim.
...



elimizde çok tuzlu pahalı mısırımızla bir kış günü
chucky'yi izlediğimizi hatırlıyor musun dilar'm?



12 Ocak 2009 Pazartesi

eskiden daha cok seye mutlu olurdum.
güldüğümde gercekten,
en içten gülerdim.
şimdiyse emin değilim yaşadığım gerceklikten.
cok fazla hayallerde miyim
o da değil aslında...
felsefe sınavı:
33 soru olsa gerek(sonuna gelemediğimden bilmiyorum...)
aklımı sorulara yoramadım bir türlü.farklı seyler düşündüm.gerceklerle düşleri birleştirip tam istediğim kıvama getirdim,
ama
felsefe çözemedim.
soru 21 den sonra tamamen koptum,
artık onun yanındaydım.gözlerine bakıp sımsıcak gülümsedim.
sonra gidecekmiş gibi sıkı sıkı sarıldım.
üşüyordum aslında,ama onu hissedince bembeyaz karkokusu içimi kapladı,
tuhaf ama ısındım.
kokusu,her yanımı sarsın istedim.

sonra vazgectim.ümitsizlik ümitlenmekten kolaydı.
kolayı secmek daha da kolaydı.
onu sectim.

6 Ocak 2009 Salı


*doğum günün kutlu olsun revenante !

yıllar, yılları beraber kovalarken baktım da bize benzettim birden.gecip giden seneler ne cok anılar bıraktı.bırakacak.güzeli güzel kötüsü de güzel anılacak buruşuk dudaklarımız arasından.her yıl bir daha tanışırken hayatla,her merhaba da yeni yüzünü tanıyorum.umarım bugün yalnızca güzellikler senin olur bitaneciğim.çünkü bugün senin.bugün sana ait yalnızca. seni seviyorum.iyi ki doğdun!!! iyi ki varsın.ve iyi ki bitanecik mervemsin.